top of page

yeni

materyalizm

Anchor 1
yeni-materyalizm.jpg

Yeni Materyalizm: Görüşmeler ve Kartografiler

Rick Dolphijn, Iris van der Tuin

 

Türkçesi: Esra Erdoğan

Kitap Tasarımı: Levent Şentürk
255 sayfa
Kasım 2019

Quentin Meillassoux

 

Bizim dünyamızda yaşam ve düşünce, sonunda yine ona dönüşecekleri cansız bir maddeye dayalı olarak oluşturulur.

...

Belki tamamen canlı ve ruhani bir doğa hayal edilebilir, ancak bu durumda “madde” safdışı edilecektir – yine de Süper Kaosun ebedi ve elzem bir olasılığı olmaya devam edecektir çünkü her doğa süper kaosla yerle bir edilebilirken, saf materyal halindeki tesadüfi varlık yok edilemeyecektir.

...

 “Toplumu Savunmak Gerekir” (2003) başlıklı büyüleyici dersinde bile Foucault, derininde düşünülmeden kalmış bir tarihselci ontolojinin içinden düşünüyor.

...

Kitabımda iki duruma cepheden muhalefet ediyorum: a) bana göre en sert anti-mutlakiyetçiliğin ve bu nedenle de çağdaş anti-metafiziğin bir biçimi olan “güçlü bağıntısallığa” ve b) “öznel” olarak adlandırdığım, buna karşılık bugünlerde mutlağın en yaygın felsefesi olan, öznenin şu ya da bu özelliğini esasen gerekli olarak – yani, statüsünü bağıntının bir parçası olarak - ortaya koyan metafiziğe.

 

Karen Barad

 

“Geçmiş” değişime açıktır. Geçmiş telafi edilebilir; uzay-zaman-maddenin tekrar tekrar açılımında verimli bir biçimde yeniden şekillenebilir. Ancak arkada kalan tortu etkisi, izi silinemez. Maddeleştirici etkilerinin hafızası dünyaya kazınmıştır. Bu nedenle, geçmiş hiçbir zaman bedelsiz ya da mesuliyetten bağımsız olamaz.

...

Karşımıza çıkan şey, zamanın verili olmadığıdır; evrensel olarak verili olmaktan ziyade, çeşitli somut uygulamalar aracılığıyla zamanın ifade edildiği ve yeniden senkronize edildiğidir. Diğer bir deyişle, konum, momentum, dalga ve parçacık gibi zamanın kendisi de belirli bir olay bağlamında anlam kazanır.

...

On yıl önce sıklıkla şu soruyla karşılaşırdım: “Çalışmanız kadınlarla veya toplumsal cinsiyetle ilgili olmadığı halde feminizmle ne gibi bir alakası var?” Bu soruya cevabım elbette, “Her şeyle alakası var,” oluyordu.

...

Bazılarının faillik insan öznesiyle sınırlandırılmadığında gerildiğini biliyorum, fakat bu daha ilk adım – failliğin yurdunun insan öznesi olmadığını ya da insan öznesinin özel bir nitelendirmesi olmadığını kabul etmek, güç dengesizliklerini yıkmak için değil dikkate almak için atılan ilk adım.

...

Failliğe sahip olunmaz; bu insanların ya da nesnelerin bir özelliği değildir; faillik, daha ziyade, bir kabul, dolanıklıkların yeniden şekillenmesine dair bir olasılık meselesidir.

 

 

 

Rosi Braidotti

Sonunda, Kapitalizm ve Şizofreni'nin Anti Ödipus başlıklı, bu başlığı hakeden ilk cildine sığındım ve kitabı feminist felsefenin gelişiminde bağımsız ancak sadık bir düşünce sistemi nasıl oluşturulabilir sorusuna uyguladım. Bu seçim, feminizmi kurumların içerisine sokma kararımla örtüştü, ki bunu demokratik mesuliyet olarak algılıyordum. Bunun merkezinde, elbette, nesiller arası adalet projesi bulunuyor.

...

Fransız felsefesinin tekrar geri dönmemiz gerekecek küçük gelenekler açısından hayli zengin olduğunu düşünüyorum. Bu gelenekler küresel olarak daha az kabul görmüş ancak tabiatı gereği Fransız bilim felsefesi ve epistemoloji geleneğini yansıtanlardan, özgür düşünceli cinselliğe vurgu yapan geleneğe kadar uzanır. Benim en sevdiklerim, Diderot'nun büyülü materyalizmi ile akılcılığı doğrudan hayal gücüne bağlayan yerleşik gelenektir. Gelenekler, dereler gibi birleşerek yaygın materyalizmi oluştururlar.

...

Öznellik, daha ziyade, baskın normlar ve değerlerle yürütülen karmaşık ve sürekli müzakereler içeren, bu nedenle de farklı biçimlerde sorumluluğun söz konusu olduğu kendini üretme ya da kendini biçimlendirmeye dair bir süreç ontolojisidir.

...

Arzu asla verili değildir. Aksine, geçmişten yansıyan uzun bir gölge gibi, hareket ettikçe önümüzde ilerleyen hızla hareket eden bir ufuktur. “Bundan böyle” ile “henüz değil” arasında gidip gelen arzu, varoluşun olası biçimlerini arar. Bu biçimler, cinsellikle kesişir ve cinselliği seferber eder; ancak bunu sadece, günümüzde geçmişe oranla en yoğun şekilde şiddet yanlısı askeri baskıyı kurtarıcı ve özgürleştirici faydayla birlikte Batılı neo-imparatorluk projesiyle birleştiren toplumsal cinsiyet sistemi parametrelerini yerinden etmek için yapar.

...

Bedene dair göçebe kavrayış bedeni çok işlevli ve karmaşık olarak; hareketin, enerjinin, etkinin, arzuların ve hayallerin dönüştürücüsü olarak tanımlar. Psikanalizden öznenin üniter olmayan yapısının avantajlarını ve öznenin bilinçsiz temellerinin neşeli çıkarımlarını takdir etmeyi öğrendim.

...

Politik strateji metodoloji olarak ikiye katlanır; dönüşüm projeleri, ne kerameti kendinden menkul ne de sıkıntıdan azade öznenin radikal bir şekilde yeniden konumlandırılmasını gerekli kılar.

...

Alışkanlığı kırma da aşina öznenin kendisine dair alışkın olduğu normatif görgüden çıkarak geliştiği çarpıcı bir süreçtir. Referans çerçevesi, başkalarının etkileşimiyle varoluşun açık uçlu, karşılıklı ilişkiye bağlı, çoklu cinsiyetli ve türler arası geçiş hareketleri haline gelir. Özne böyle inşa edildiğinde, hümanizmin sınırlarını yerle yeksan eder.

 

 

 

Manuel DeLanda

 

Materyalist bir felsefe, zihnimizden bağımsız bir materyal dünyanın varlığını kendisine çıkış noktası olarak belirler. Ancak, bu durumda da o dünyanın yerlilerinin süreklilik arz eden kimlik kökenleri sorunuyla karşılaşılacaktır: dağlara, nehirlere, bitkilere ve hayvanlara kimliğini veren şey zihin değilse, nedir?

...

 

Marx'ın siyaset iktisadı tamamen a priori’dir. Tarihsel verilerle yakından ilgilenmiş (ve bu şekilde bir a posteriori kuram yaratmış) olsa da Marx'ın elindeki asıl bilgi miktarı son derece kısıtlıydı.

...

Solcular olarak bize düşen bizi Marx'a bağlayan bağı kesmek ve siyasi iktisadı yeniden icat etmektir. Deleuze ve Guattari maalesef bu konuda başarısız oldu.

...

Marx'ın değer kuramı aslında antroposentriktir: buhar makineleri, kömür, sanayi düzeni değil; sadece insan gücü değer kaynağı olarak görülür. … bunun ötesine geçmemiz ve sanayi üretimini yeniden kavramsallaştırmamız gerekiyor.

...

Kendini örgütleyen karmaşık yapıların meydana gelmek için "beyne" ihtiyaç duyduklarını düşünmek anlamsızdır. Atmosfer ve hidrosferden oluşan birleşik sistem sürekli olarak sadece beyni değil başka herhangi bir organı da olmayan yapıları (gök gürültüsü, fırtına, uyumlu dalga akımları) meydana getiriyor. Prebiyotik çorbanın kadim kimyası da yokluklarında genetik kodun ortaya çıkamayacağı bu tür uyumlu yapıları (oto-katalitik döngüler) oluşturdu. Ayrıca, biyosferin ilk iki milyar yılındaki bakteriler enerji kaynaklarından faydalanmanın tüm temel yollarını (fermantasyon, fotosentez, solunum) keşfetti. "Beynin" gerekli olduğunu düşünmek Kartezyen ikiciliğin ötesine geçer ve Yaratılışçılık’ta kaybolur: madde, harici bir ruhani gücün buyurmasıyla ortaya çıkan yapılar için önemsiz birer yuvadır: "Işık olsun!"

 

 

...

Yüz binlerce yılı sosyal bir tür olarak, iş bölümü yaparak (avcı, toplayıcı) ve taştan yapılmış sofistike araç teknolojisini kullanarak geçirdik. Dil görece yeni bir edinim. Bu avcı toplayıcıların dilin şekillendirmesini bekledikleri şekilsiz bir dünyada yaşadıklarını mı farz etmemiz gerekiyor? Burada yine Yaratılışçılık söz konusu, siz de biliyorsunuz: "Söz vücuda geldi."

...

Özne kuramına kesinlikle ihtiyaç duyulduğuna katılıyorum, fakat bu kuram Kant'a değil Hume'a dayanmalıdır: öznel deneyimler kategorilerle kavramsal olarak düzenlenmemeli, aksine gerçekten alışıldık eylemlerin yapısının belirlediği (renge, sese, aromaya, tada, dokuya ait) güçlerden oluşmalıdır.

bottom of page